top of page
Un poème traduit en turc par Metin Cengiz

Saison du sel

poème de Salah Al Hamdani

à Isabelle

 

Je voudrais offrir à tes yeux des rivières

des roses absolues

des années labourées sans récolte de cendres

Je voudrais remonter notre destin de l’abîme

préserver la mémoire de l’euphorie

loin des rêves pris entre les plis du silence

d’exilés morts à force de regret

 

Tu vois que les caprices de notre automne ne mènent à rien

Les saisons n’ont pas laissé de traces

et la rivière étirée en cortège d’ombres blanches

parle de blessures

comme de cendres après la pluie

 

Ce sont de vieux jours incendiés de haines

qui nous ont permis d’apprivoiser la paix

Jours en mouvement lent

comme des restes de braises

dans la nuit morte

 

Il nous échoie la blancheur du sel

que le destin a tissé au royaume du vent

aussi haut que mes jours torturés

 

Avec ta sève

et ce sel perdu dans les pentes et l’ombre éblouie

de tes hanches

que mon corps sans cesse conquérant  

remonte

la forêt écimée dans l’immensité

nue face à la mer témoignera un jour

que le vent a humé les pierres

et dispersé les nuits brisées

d’une femme au visage d’argile

Tuz Mevsimi

 

Salah Al Hamdani tarafından Şiir

 

Şiir tarafından tercüme Metin Cengiz

 

 

İzabel'e

 

Bizim sonbaharın kaprisleri hiçbir yere götürmüyor

Gözlerine nehirler sunmak istiyorum

mutlak gül

sürülmüş yıllar kül ürününün olmadığı

Ben uçurumdan bizim kaderimizi geri istiyorum

Fırat'ın belleğini korumak

sessizliğin kıvrımları arasından alınmış rüyalardan uzakta

pişmanlığın gücüyle ölü sürgünler

Mevsimler iz bırakmadı

ve beyaz gölgeli gergin nehir alayı

yaralardan söz açıyor

yağmur sonrası yangınlardan

 

Nefretle sıçrayan o eski günler

bize barışı evcilleştirme izni verdi

yavaş hareketli şu günler

köz kalıntısı gibi

ölü gecede

 

Kaderin rüzgarın krallığında ördüğü

benim işkencedeki günlerim denli yüksek

tuzun beyazlığı süremizi doldurdu

 

Senin özsuyunla

bu tuz gölge yamaçlarında kayboldu

kalçalarının kristaliyle kamaşmış

bedenim sürekli fatih

yükseliyordu

 

denizin karşısında çıplak

sonsuzlukta tepesi budanmış orman

tanıklık edecek sonunda

rüzgârın taşları soluduğunu

ve kil yüzlü kadının dağınık kırık gecesini

 

bottom of page